Bir ömre neler sığar Sadun Abi?

MBY Temmuz 2015
MBY Temmuz 2015

Denizler aşmışlara, icatlar yapmışlara, şiir yazmışlara, aşık olmuşlara, dünyayı daha güzel bir yere çevirmişlere, velhasıl dolu dolu yaşamışlara ölüm vız gelir. Gerisini hiç yaşamamışlar düşünsün. Sadun Boro bu anlamda belki de dünyanın en çok yaşamışlarındandı… 87 yıla kitaplar, yolculuklar, dostlar, sevgiler, tekneler ve daha birçok şey sığdırmıştı…

1928

Sadun Boro İstanbul, Erenköy’de doğdu. Dünya henüz kimi bağrında taşıdığını bilmiyordu elbette…

1938

Henüz 10 yaşındayken arkadaşlarıyla, kişi başı 3 lira toplayıp 18 liraya Kurbağalıdere’den bir sandal satın aldılar. “Eski büyükçe bir el arabasıyla düşüre taşıra getirdik Erenköy’e” diye başlıyordu Sadun Abi anlatmaya, “Sandalı bir güzel boyadık; aklımız sıra yeniledik.” Caddebostan Balıkadamlar Kulübü’nün önünde duran kendi minik, ama ufku geniş yatırımlarını her fırsatta deniz keyfine çeviriyorlardı. İki sene boyunca “sat kurtul” baskılarına rağmen Marmara’nın meşhur lodos fırtınalarından birinde parçalanana kadar sandallarına bildikleri kadarıyla baktılar. 1940

İlkokul 6’ıncı sınıfta tek başına bir sandal almayı başardı. Sonraki bir iki sene Caddebostan sahillerinde Sadun Abi kendi sandalının kaptanı olarak denize açıldı. O dönemi hatırladığında “Harika yıllardı” diyordu. Ama bir sandalla yetinmek için fazla tuzlu su yutmuştu o zamana kadar. “Galatasaray Lisesi’nde okumaya başlayınca baktım ki üst sınıflardan ağabeylerin Latin yelkenli çok güzel tekneleri var. Beni de yanlarına miço olarak almaya başladılar ve böylelikle yelken sevdam da başladı.”

1945

Dilnişin… Sadun Abi, tam bir yıl harçlığından, kızlara, sinemaya, yemeye içmeye harcayacağı paradan kısıp, iki arkadaşıyla birlikte 450 lirayı denkleştirip, Ayvansaray’daki Kemal Usta’ya gittiler. 7 metrelik, direğe kadar yarım güverte bir kabayole siparişi verdiler. Tekne 1945 baharında suya inmiş, ama gençlerin parası da tükenmişti. “Tekneyi bir astar boya, bir çift kürek teslim aldık, götürdük Kurbağalıdere’ye. Orada sahile çekip biraz para buluşturup boyadık, oradan da gene kürekle Caddebostan’a getirdik.” Yaz ortası ellerine biraz daha para geçince bbu sefer de soluğu Perşembe Pazarı’ndaki memleketin yegane yelkencisi Mehmet Efendi’de aldılar. Sadun Abi, ondan bahsederken “çok tipik bir beyefendiydi, ağzında piposu, gözünde gözlüğü, bir ayağı aksaktı” diyordu, “Oturduğu yerde yelken biçerdi.” O dönem birisinin yurtdışından getirttiği ama gümrükte takılan lacivert trençkotluk bezden, Mehmet Efendi önüne gelen tekneye yelken dikti. O yıl tüm teknelerin yelkenleri bu yüzden lacivertti. Usta, gençlerin teknesine de “sürme pena bir yelken” yaptı. “Sürme pena dediğim arma artık kalmadı; kısa bir direk, upuzun bir giz, giz böyle direğe yapışık çıkar. Yani markoninin biraz değişiği…” diye anlatıyordu Sadun Abi. Selahattin Pınar’ın da o yıllarda Caddebostan’da duran bir şarpisi vardı; Sadun Abi’nin dediğine göre her denize çıkışında devirir bizimkilerin ekibi de alır gelirmiş. Bu dostane ilişkiye istinaden Pınar, gençlerin teknesine isim babası oldu, ona Dilnişin adını verdi; yani “gönüllerde taht kuran”. Sadun Abi, Dilnişin’i Caddebostan’da iskelenin altında tuttuklarından bahsederdi; “Lodosta dalgalar üstünden atlardı, sabahlara kadar suyunu boşaltıp kaç gece başında öyle nöbet tuttuk batmasın diye.” İngiltere’deki eğitimini tamamlayıp döndüğünde Dilnişin’de yatıp kalkmaya başladı Sadun Abi. “Yarım kamara, gizin üzerine bir tente, onun altında yatardım. Sabah kalkıp Bakırköy’deki işime giderdim. Caddebostan iskele memuru yakın bir dostumuz, Ferit Abi, vapur Suadiye’den ayrılınca beni kaldırırdı. Hemen denize bir atlar çıkar, hazırlanırdım. Geç kalırsam vapuru bekletirdi…”

1948

Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra gittiği İngiltere’de, Manchester Üniversitesi’nin Tekstil Mühendisliği Bölümü’nde okumaya başladı.

1952

Ling… Üniversiteden mezun olduğu dönemde, Manchester’da deniz özlemini denizcilik dergileriyle yatıştırmaya çalışıyordu. İşte o dergilerden birinde bir ilan gördü. İngiltere’den Yeni Zelanda’ya yelken açmak isteyen bir adam, üç mürettebat arıyordu. Heyecanla başvurdu; 200 başvurunun içinden kabul edildi. Diğer iki kişi son anda gelmekten vazgeçince, geriye bir teknenin sahibi ve bir de deniz tecrübesi Marmara’yla sınırlı mürettebat kaldı. Üstelik o zamanlar Atlantik’i geçen yelkenli yat sayısı 10’u geçmiyordu. Portsmouth limanından Ling adlı 11 metrelik bir yelkenliyle yola çıktıktan iki gün sonra çok büyük bir fırtınaya yakalandılar. “O berbat fırtınayı hiç unutamam” diyordu Sadun Abi, “O anda çok iyi hatırlıyorum, tanrıya bir mucize olmasını ve beni fırtınadan bir helikopterle çekip kurtarmasını bile diledim. Ama böyle bir şey olsaydı belki de bir daha denize adımımı atmazdım.” O uzun ve korkunç fırtınayla mücadele edip de sağ salim İrlanda kıyılarına bağlanıp, bir yat kulübünde bir şeyler yedikten bir süre sonra işin rengi değişti; denizle mücadeleden galip çıkmanın hazzı genç adam tam anlamıyla “zehirlenmişti”. Altı ay boyunca yaklaşık 6500 deniz milini dümen suyunda bırakıp bir bahar gününde Barbados’a vardılar. Sadun Abi o gün kendine bir söz verdiğini söylüyordu: “Bir gün Türk bayraklı kendi teknemle bu sulara döneceğim!”

1957

Harem… Dilnişin’i bir arkadaşına verip, Suadiye’de Ekmel Bey’in kayıkhanesinde Harun Bey tarafından yapılmış 7.5 metrelik çok güzel bir kotra aldı. Teknenin asıl adı Kunt’tu, ama sonradan Harem olarak değişti. Sadun Abi bu değişikliğin hikayesini şöyle anlatıyordu: “İsveçli 10-15 kadın jimnastikçi yelken kulübünü ziyarete gelmiş. Müsabakalar arasında boş vakit olunca İstanbul’u gezdiriyorlarmış. Benden rica ettiler bunları denize çıkartır mısın diye, ben de çaresiz kabul ettim! Aldım bunları bir güzel gezdirdim ve o günden sonra teknenin adı Harem kaldı.” Teknenin adını da bir arkadaşına, her harfini çıplak kadın illüstrasyonlarından oluşacak şekilde yazdırdı. “Benim bugünkü denizkızının bir başka çeşidi” diye hatırlatıyordu, “Anlayacağın sonradan böyle olmadım ben, anadan doğma bozuk çıkmışım!”

1958

Sadun Abi’nin hayat duvarındaki eksik taş tamamlandı; Alman asıllı Oda ile tanışmıştı. Birlikte Harem’le denize tutunuyorlardı ama ikisinin ortak hayalleri onları Kısmet’i yaptırmak için kaynak arayışına itiyordu.

1961

Eski bahriyeli, Köyceğiz de dahil her türlü dalyanı çalıştırmış, ilk orkinos ağını yapmış sağlam bir denizci olan Kalamışlı Edip Abi’yle 1961 yazında, Harem’le İstanbul’dan çıkıp, Fethiye’ye kadar 55 gün süren bir Ege seyahati yaptılar. Teknede sürekli arıza yapan, eski bir benzinli makine ve yelkenle çok keyifli yol aldıklarından söz ediyordu Sadun Abi. Keyif derken kasıt biraz da şu: “Aman ne balık tutmuştuk, orfozu, lagosu, sinariti…” Dönüş yolunda da bir yaramazlık yaptıklarını anlatıyordu: “1960 İhtilali sonrası olduğundan kimseye pasaport verilmiyor, bizde de yok. Biz bocalama bahanesiyle girebildiğimiz Yunan Adaları’na da uğradık. Bazısı müsaade etti, mesela Rodos’a gittik. Samos’ta liman başkanına koca bir balık gönderdik hediyemizi alınca göz yumdu kalıp karaya çıkmamıza. Sömbeki’de tekneyi bağlamak için bile karaya çıkarmadılar bizi; biz de sinirlendik, kıçtan kara olup tuttuğumuz koca bir balığı da bir tepsinin üzerine koyduk, üzerini domateslerle, biberlerle süsledik, sofrayı kurduk, lüks lambasını da yaktık. Biraz sonra bütün ada halkı teknenin arkasında kedi gibi dolanmaya başladı. Halbuki balık çiğ, pişmiş bile değil! O zamanlar aç keratalar tabii.”

1962

Kısmet… Harem miadını dolduruyordu artık. Ama yeni tekne için sponsor da bulunamamıştı. Bu arada Sadun Abi cebindeki son para olan 4500 TL’yi avans vererek, Amerikalı tasarımcı John Atkin’in çizimini yaptığı Kısmet’in inşasını başlattı. Aynı yıl, Tarsus’ta Çukurova Pamuk’ta çalışmaya başladı ve 3500 TL maaşının tamamını her ay Salacak’taki Atar Beşpınar atölyesine yolluyordu. “Bizi hayal alemine taşıyacak teknemizin karış karış büyüdüğünü görmek için ayda bir otobüse atlayıp İstanbul’a geliyordum” diyordu, “Omurgası meşe, eğrileri meşe istim, ondan ötesi galvaniz. Tarsus’tan 2-2,5 metre çapında yıllanmış dut ağaçları ve Toroslar’dan da sedir ağaçları yolladım Atar’a. Hepsi kullanıldı Kısmet’te. Teknede kullanılacak tüm malzemeleri makarası, ırgatı, vardevelası, iğneciği ve hatta pamuklu yelken bezini Tarsus’ta imal ettirdim ve İstanbul’a yolladım.”

24 Şubat 1964

“Yılın nikahı” gazetelere haber oldu… Evlilik kurumunu hafife almakla eleştirilen Oda ve Sadun Boro çifti evlendi. Davetiyesi şöyle olan bir düğünü her gazeteci haber yapar: “Daha 36 yaşında hayatının sonbaharında, iki başlı, dört ayaklı olmaya nihayet rıza gösteren Sadun Boro’nun Kadıköy Evlendirme Dairesi’nde 24 Şubat 1964 Pazartesi Günü saat 16.30’da yapılacak hazin nikah törenine cümle dost ve dindaşları davet olunur. Not: Vasiyeti üzerine çelenk yerine kotra malzemesi yollanması vaciptir.”

17 Temmuz 1964

Kısmet… Sonuçta 62 bin TL’ye mal ettikleri Kısmet, denize indi ve 20 beygirlik basit bir balıkçı motoru takıldı. Sadun Abi de hemen istifa etti. Artık dünyayla aralarına hiçbir şey giremeyecekti… Peki, belki biraz para lazım olabilirdi…

22 Ağustos 1965

Dünyayı turlamak için Caddebostan’dan demir alma vakti geldiğinde Borolar, Kısmet’e o zamanın parasıyla yaklaşık 130 bin lira harcamış; o da yetmeyince bazı donanımın masrafını da arkadaşlar karşılamıştı. O günleri hatırlarken Sadun Abi, “Benim eski kotram, eve ait bazı eşyalar, Oda’nın çeyizleri bile satılmıştı Kısmet için” diyordu. “Hürriyet gazetesinin sahibi Haldun Simavi dostumdu; sponsor oldular. Aylık 150 dolar gibi bir destek sözü verildi. Bir de Çekoslovak malı eski bir fotoğraf makinesi…” Sadun Abi ve eşinin Kısmet’le dünyanın çevresini dönmesi üç yıl aldı. Bu arada onlara Kanarya Adaları’nda daha sonra ünü dünyayı tutacak kedileri Miço katıldı. Yelkenli bir gemiyle dünya turu yapan ilk Türk denizcileri Borolar’ın izlediği rota şöyleydi: İstanbul, Cebelitarık, Kanarya Adaları, Barbados, Karaip Adaları, Panama Kanalı, Galapagos Adaları, Markiz Adaları, Tuamotu Adaları, Tahiti ve Rüzgaraltı Adaları, Tonga Adaları, Fiji Adaları, Yeni Hebrid Adaları, Yeni Gine Adası, Torres Boğazı, Timor Adası, Endonezya, Singapur, Bengal Körfezi, Seylan Adası, Arap Denizi, Kızıldeniz, İsrail, İstanbul.

15 Haziran 1968

Sadun ve Oda Boro çifti tamı tamına 1028 gün süren dünya turunu Caddebostan sahilinde tamamladığında büyük coşkuyla karşılandılar. Bu yolculuğun anıları önce Hürriyet gazetesinde yayımlandı; ardından da Pupa Yelken adlı kitapta toplandı.

1977-1979

Borolar’ın bir süre uzun yolculuklardan uzak kalmalarının bir nedeni de aileye katılan yeni üye, kızları Deniz’di. Ama Deniz sekiz yaşına geldiğinde hep beraber Karayip Adaları ve Amerika’nın doğu sahillerinde yelken bastılar.

1980

Sadun Abi memlekete dönüşünde artık kesin olarak demiri Bodrum ve Gökova körfezine atmaya karar verdi. Yine de boş durmuyordu elbette. Evi saydığı denizleri, ama özellikle de Gökova, Göcek, Fethiye gibi güney Ege kıyılarının korunması için çok uğraşıyordu. Ayrıca o sade, anlaşılır ve okuyucusunu kendine bağlayan diliyle gazete ve dergilerde yayınladığı yazılarla gençlere doğa ve deniz sevgisi aşılamayı amaç edinmişti.

1995

Denizler nasıl Sadun Abi’de izler bırakmışsa, o da denizlere adını yazdırmıştı. Muğla’nın Gökova ilçesindeki Okluk koyunun ortasında, İngiliz limanına tekneyle 5-10 dakika mesafede, denizin ortasında yer alan kayalıkta sessizce oturup gelen geçen denizcileri izleyen denizkızı onun en güzel izlerinden biridir. Sadun Abi tarafından heykeltıraş Tankut Öktem’e yaptırılmıştı. Boynunda bir de nazar boncuğu taşıyan denizkızı heykelinin kaidesinde Sadun Abi’nin şu sözleri yazılı: “Bu denizkızı, düşlerini süsleyen cennete erişebilmek için nice engin denizler, ufuklar aştı… Kıtalar, adalar, koylar dolaştı… Ta ki Gökova’ya ulaşana kadar.”

Mayıs 2010

45 yıl ve neredeyse 150 bin deniz milinden sonra Kısmet’in de vadesi doldu. Sevgiliden ayrılmak kolay mı? Değil. Kendi kendine kaldığında defalarca caydığını söylüyordu Sadun Abi. Deniz Müzesi talip olmuş ama sonradan ses çıkmamıştı. Nihayetinde İstanbul Hasköy’deki eski Haliç tersanesinin olduğu yerdeki Rahmi M. Koç Müzesi’ne kısmet oldu Kısmet. Sonradan anlatırken “Kaplumbağanın kabuğundan ayrılması gibi bir duyguydu” diyordu bu ayrılık için.

2010

Son Bahar… Açıkdenizler için yapılmış Kısmet’in halefi Son Bahar, beklenmedik bir biçimde fiber bir katamarandı. Herkes bilirdi ki Sadun Abi ahşap tekne severdi; gözü “suyun üzerinde kuğu gibi yatan, zarif teknelere alışmıştı” bir kere… Ama bir açıklaması vardı: “Bizim sancak kalça kekamoz tutup, omurgaya da birkaç yerden kurt vurunca çağanoza döndüm. Ben de ‘yaş 80’i geçti, bari bundan sonraki 40-50 senemi rahat bir teknede geçireyim’ dedim, Alim’in de (Alim Sür) şişirmesiyle bu takunyayı aldık.” Son Bahar’a da bir yaramazlık yapmıştı; üstelik yazar ve ressam Haldun Sevel’i de bu işe ortak etmişti. “Bir tarafta senelerce peşinden koştuğum denizkızı, diğer yanda artık kendisini pek göremediğimiz aziz dostum ahtapot, bir yanda da ömür boyu başından kalkmadığımız rakı şişesi. Hepsini bir araya koyunca bizim amblemi ortaya çıkartmış Haldun.”

29 Mayıs 2011

Kadıköy Belediyesi, Sadun Boro, Oda Boro ve kedileri Miço, “Amatör Denizciler Anıtı” ile Kadıköy’de ölümsüzleşti. Anıtın ortasında yükselen Borolar’ın heykelinin yanı sıra, dünya turunu tamamlayan 14 teknenin ekibinin de rölyefleri bulunuyor. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi mezunu, araştırmacı yazar Ersal Yavi’nin proje danışmanlığında, figüratif çalışmalarını Ali Yaldır, Derya Ersoy, Zafer Dağdeviren’in, metal çalışmalarını Ekrem Uzunoğlu’nun üstlendiği eserin açılışında yapılan törene Sadun Abi, eşi Oda ve kızı Deniz’le katıldı.

5 Haziran 2015

Bir büyük denizciyi kaybettik… 8 Haziran’da Son Bahar’la son bir kez Gökova koylarını gezip, denizkızı heykeline çelenk bırakılıp Karacasöğüt mahallesindeki mezarına götürüldü. Yıllarca yedi buçukta kalkıp denize girerdi, sonra ormanda bir yürüyüş, hava uygunsa sandalıyla açılırdı. Sevdiği ne varsa denizde de yanındaydı. Misafiri hiç eksik olmazdı. Hayatı doya doya yaşamak, doğayı doya doya yaşamaya bağlıydı onun için. Saati şimdiki zamanı gösterirdi hep… Şimdiki zaman da en kıymetlisidir… “Ben bu vakti ayırmak için ne fedakârlıklar yaptım hayatım boyunca. Onu kimse sormaz, bilmez.”

SADUN BORO’NUN KİTAPLARI

Bir Hayalin Peşinde, Yarım Asır Evvel Bir Atlantik Serüveni, Ege Yayınları, İstanbul, 2004 – 2011

Kısmet’in Dümen Suyunda, Kısmet’in Karadeniz ve Akdeniz Türkiye Sahilleri, İyon Denizi, Kuzey ve Güney Adaları, Adriyatik Gezilerinin Anıları, Denizler Kitabevi, İstanbul, 2006

Yeni Dünya’ya Fora Yelken, Kısmet’in Atlantik ve Amerika Seyahati, Denizler Kitabevi, İstanbul, 2007

Pupa Yelken, Kısmet’in Dünya Seyahati, Güncellenen baskı, Denizler Kitabevi, İstanbul, 2008 – 2010

Vira Demir – İstanbul’dan İskenderun’a, Denizciler İçin Rehber Dünya turu esnasında tuttuğu ses kayıtlarının toplandığı CD ile güncellenen baskı, Denizler Kitabevi, İstanbul, 2010

Derleyen: Çağla Öztek, Motor Boat & Yachting Türkiye, Temmuz 2015

Yorum bırakın